FİNANS

Türkiye’nin Onlarca Ton Altını,Neden İngiltere’de?

Türkiye’nin Onlarca Ton Altını,Neden İngiltere’de?

Türkiye’nin tonlarca Altını neden İngiltere’de!

Türkiye’nin tonlarca altını tehlikede! İngilizler el koyabilir
Almanya, ABD ve İngiltere’deki altın rezervlerini hızla ülkeye taşıyor, Türkiye’nin tonlarca altını da İngiltere’de emanette… Asıl merak edilen ise Osmanlı Devleti’ni dolandırarak parasına el koyan İngilizlerin Türkiye’nin tonlarca altınlarını herhangi bir savaş halinde el koyma ihtimali…

Türkiye’nin tonlarca altını tehlikede! İngilizler el koyabilir
Altın.. Bu sarı değerli maden, çoğu kişi için iyi bir yatırım aracı, kriz zamanlarında ise güvenli bir liman.

İkinci Dünya Savaşı sonrası bazı ülkeler, güvenlik kaygısıyla ellerindeki fiziki altın varlıklarını, ABD ve İngiltere’nin altın mahzenlerine emanet etmişti. 2008 Küresel ekonomik krizine kadar da bu böyle sürüp gitti. Bu tarihten sonra ülkelerin hurda altın tutma oranlarında belirgin bir artış gözlendi.

Hatta Almanya 2016 yılında New York’tan 111, Paris’ten de 150 ton altın transfer etti; 2020 yılına kadar New York’tan taşınması planlanan 300 ton altının transferini erkenden tamamlamış oldu.

Uluslararası ticarette kolaylık ve sermaye akışı için kullanılan bu yöntem, son yıllara kadar sorunsuz çalıştı. Peki ülkelerin bu değerli madenleri kendi topraklarına taşıması, sadece basit bir tercih mi yoksa bir kaygının mı sonucu…

Hikaye malum…1900’lerin başlarında Kıta Avrupası’nda savaş rüzgarları esmektedir. Osmanlı’nın donanması için yok dense yeridir.

Sultan 2. Abdülhamid’in tahttan indirilmesinin ardından Balkan Savaşları patlak verdi. Tahtta Pâdişah Sultan Reşad oturuyordu ve bu savaşlar Osmanlı’ya güçlü bir donanma şartını göstermişti. “Donanma Cemiyeti” kuruldu, halktan toplanan hurdalar bağışlarla gemiler satın alma yoluna gidilmişti.

1911 yılında İngiltere’deki Vickers Şirketi’ne “Reşadiye” zırhlısı siparişi verildi. Bir yıl sonra siparişe 2 zırhlı daha eklendi: Fatih ve Sultan Osman. Bunlardan başka 2 keşif gemisi, 4 torpido muhrip ve 2 denizaltı da yine İngilizlere verilen siparişler arasındaydı.

Reşadiye ve Sultan Osman zırhlılarının 1914 yılında tamamlanarak teslim edilmesi için anlaşma yapılmıştı. İngiltere, bir dizi bahaneyle teslimatı geciktirmiş, 1. Dünya Savaşı patlak verdiğinde de, son taksit ödenip, “Sultan Osman” zırhlısına Türk bayrağı çekileceği sırada gemiye el koymuştu. İngilizlerin, el koyduğu bu 2 gemiden başka 8 gemi daha vardı zapt edilen.

Bu gemilerin akıbetleri meçhul kaldı. 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan antlaşmasıyla Türkiye, Osmanlı devleti zamanında ödenen bu gemi bedellerinden tümüyle feragat etti. Çok da fazla uzak sayılmayacak tarihteki dramatik olayın kısa özeti böyle.

NEDİR BU TONLARCA EMANET ALTIN

İngilizlerin yaptığı bu üç kağıdı, tekrar akıllara getiren ise Türkiye’nin bu ülkedeki tonlarca “emanet altın” konusunun gündeme gelmiş olması. Bazı yayın organlarında Türkiye’nin fiziki altın rezervlerinin büyük bölümünü, İngiltere Merkez Bankası “Bank Of England”da, küçük bir bölümünü de ABD’deki FED kasalarında tuttuğu haber oldu.

GÜVENLİK KAYGISI

Almanya, Hollanda ve Avusturya gibi ülkeler, ikinci Dünya Savaşı sonrasındaki iki kutuplu dünyada, güvenlik kaygıları nedeniyle fiziki altın varlıklarını, ABD ve İngiltere’nin altın mahzenlerine emanet etmişti.

Konuyla ilgili olarak Derin Ekonomi’de yapılan değerlendirmede “Yaklaşık yüz yıldır, kimi ülkeler altınlarının üçte ikisini, kimi ülkeler yarısını, kimi ülkeler de 3’te birini, en fazla güvendikleri üçüncü ülkelerde tutmayı yeğliyor.” denilerek şu tespitlere yer verilmişti:

İkinci dünya savaşında galip gelen devletlerin kurguladığı uluslararası siyaset alanı ABD ve Rusya hattında kutuplaşmıştı. Gerek savaş sırasında gerekse savaş sonrası dönemde, dünyadaki devletlerin önemli bir bölümü, muhtemel bir düşman işgaline karşı altın türünden fiziki varlıklarını, kendi ülkeleri dışında güvenilir yerlerde saklama politikası izliyordu.

Bu nedenle ellerinde avuçlarındaki altınların yarıdan fazlasını ABD ve İngiltere gibi ülkelerin Merkez Bankalarına emanet olarak vermişlerdi. 1999’da, Sovyetler Birliği Rusya’sının dağılmasının ardından soğuk savaşın bitmesine rağmen, uzun yıllar boyunca, neredeyse hiç bir devlet, emanet altınlarının yerini sorgulama ihtiyacı hissetmedi.. Taa ki 2008’e kadar.

O yıl, ABD’de patlak veren ve Avrupa başta olmak üzere tüm dünyada ABD’ye karşı güvensizliğe neden olan Finansal Kriz’den sonra, ülkelerin yurtdışında altın saklama politikalarında radikal değişimler olmaya başladı.

Soğuk savaşın başat aktörü Rusya, 2006 sonrasında altın stoklarını artırmaya başladı. Çin fiziki altın biriktirmeye hız verdi. İkinci dünya savaşının mağlup devleti olarak, ekonomik ve güvenlik altyapısı ABD tarafından yapılandırılan Almanya, altın rezervlerini uzun yıllardır ABD’de ve İngiltere’de tutmaktaydı.

Ancak, 2008 sonrasında, gerek finansal krizinin çökerttiği Avrupa Birliği’nde zayıflayan devletleri finanse eden yegâne ülke olarak ayakta kalması, gerekse de Batı bloğuna karşı Rusya ve Çin ile geliştirdiği ayrıcalıklı politikaların eseri olarak, 2013’ten itibaren altın rezervlerini ABD ve İngiltere’den geri çağırmaya başladı.

Bir düşünce kuruluşu olan Resmi Para ve Finansal Kurumlar Forumu (OMFIF) ile Dünya Altın Konseyi tarafından ortaklaşa yayınlanan bir rapora göre, dünyada birçok merkez bankasının bir süredir altın topluyor olmasının temel nedeni, gelecekte dolar ve euronun rezerv para sistemi içindeki ağırlığının azalacak olmasına inanmaları.

Nitekim, TCMB dahil olmak üzere dünyada birçok merkez bankası rezervlerinin yarısından fazlasını dolar olarak tutuyor. Avrupa Birliği Merkez Bankası verilerine göre, doların dünya merkez bankalarında rezerv para olarak tutulma oranı son 10 yılda yüzde 70 seviyelerinden yüzde 64’e gerilemiş durumda.

Aynı dönemde Euro’nun rezerv para olarak kullanılma oranı da yüzde 25’lerden yüzde 19’a gerilemiş durumda. Geriye kalan yüzde 15’lik dilim Japon Yeni, İngiliz Poundu ve Kanada ve Avusturalya doları arasında paylaşılıyor. Sahaya yeni giren oyuncu ise Çin Yuanı. Öte yandan, altın tutulma oranında belirgin bir artış var. Yani dolara ve euroya karşı göreceli bir güven kaybı söz konusu.

2017 Davos Ekonomik Forumu’nun açılış konuşmasını yapan Çin devlet başkanı Xi Jinping’in de söylediği gibi, dünya artık çok kutuplu bir hale geldi. Bunun neticesi olarak, devletler, kendi altınlarını başka devletlerin kasalarında değil kendi kasalarında görmeyi ekonomik özgürlük ve bağımsızlık meselesi olarak görüyor.

Büyük devletlerin etki alanından uzakta yerel ve bölgesel politikalar geliştirmek isteyen devletlere, manevra kabiliyeti kazandırıyor. Bu nedenledir ki, son 80 yılda dünyanın 200’den fazla ülkesine ve uluslararası kurumuna, altın saklama hizmeti vermiş olan ABD ve İngiltere’deki iki büyük altın mahzeninde tutulan altın miktarı, son 4 yıldır göreceli olarak azalıyor.

ALMANYA ALTINLARINI ÜLKEYE GETİRİYOR

Birçok devlet şimdi çok kutuplu dünyanın değişen güvenlik şartlarına ve stratejik menfaatlerine bağlı olarak külçe altınlarını geri çağırmaya başladı.

Altınlarının 3’te ikisini ABD ve İngiltere’de saklayan Almanya ve Avusturya, 2020’ye kadar, külçe altınlarını peyderpey geri çağırma politikası uygulayacaklarını açıkladı.

Önceki gün Almanya bir parti altın sevkiyatı daha yaptı. Almanya Merkez Bankası’nın yurt dışındaki merkez bankalarında depoladığı altın rezervlerinin Almanya’ya taşınması kapsamında geçen yıl yaklaşık 216 ton altın Frankfurt’a getirildi.

Geçen yıl New York’tan 111, Paris’ten de 150 ton altın transfer edilirken, 2020 yılına kadar New York’tan taşınması planlanan 300 ton altının transferiyle tamamlanmış oldu.

Bankadan yapılan açıklamada bu yıl içerisinden Paris’ten 6 transferin de tamamlanacağı bildirildi. Alman Merkez bankasının 3778 tonluk altın rezervi bulunuyor.

Almanya 3778 tonluk altın rezerviyle dünyanın en fazla altın rezervine sahip olan 2. Ülkesi konumunda. Toplam rezervinin yüzde 66,3’ünü oluşturan bu rezerv miktarı Avrupa’nın en yüksek miktarı.

TONLARCA ALTIN…

Altınlarının büyük bölümünü İngiltere’de ve küçük bir bölümünü de FED’in kasalarında tutan Türkiye ise, fiziki altınları geri çağırma yönünde henüz bir politika ilanı yapmamış olsa da bu yönde bazı adımlar olabileceğinin ilk işaretini 2015 yılında verdi.

TCMB, bankalardan topladığı altın bazlı zorunlu karşılık rezervlerinde biriken altının bir bölümünü Bank of England’taki emanet kasasında tutmak yerine Borsa İstanbul’un kasalarında tutmaya başladı.

BÜYÜK SAVAŞIN AYAK SESLERİ Mİ?

Yukarıda belirtilen kaygılarının yanına şunlar de eklendiğinde altınların geri dönüş trafiğinin daha da hızlanacağı tahmininde bulunmak yanlı olmaz.

Haretz Gazetesi, “Trump yönetiminin akıl almaz korkutucu uygulamaları Amerika’yı dünyadan ayırabilir. Trump yönetiminin bunu gerçekleştirmek için bir planı var. Korkunç planın amacı, Trump’ın güç sınırlarını genişletmek, kendisine destek veren tabanı kışkırtarak harekete geçirmek” diye yazdı.

ABD-Çin, ABD-İran ve Ortadoğu ilişkileri keman teli gibi gerilmiş durumda. İngiltere Başbakanı Theresa May’in ABD ziyaretinde verdiği fotoğrafı ve şu cümlesini uzmanlar, “AB’den ayrılmış bir İngiltere ve Trump yönetimindeki ABD yeniden birlikte dünyayı yönetebilir.” mesajı olarak değerlendiriyor.

Çok geşmeden Donald Trump’ın Baş Stratejisti Steve Bannon, Apokaliptik 3. Dünya Savaşı’nın gelmekte olduğuna dair sözleri haber oldu.

The Independent gazetesi de ABD ve Avrupa halklarının yüzde 60’ının yeni bir dünya savaşının yakında başlayacağına inandığına dair bir araştırmanın sonuçlarını haberleştirdi.

Eski Sovyetler Birliği Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov da “Çok sayıda asker, tank ve zırhlı araç Avrupa’ya getiriliyor; NATO ve Rusya orduları ve silâhları, eskiden uzaktan birbirine bakarken, şimdilerde hemen ateş edecekmişçesine birbirine yakın konuşlanıyor.

Politikacılar ve askeri liderlerin ağızlarından düşmanca sözler dökülüyor ve savunma doktrinleri de tehlikeli olmaya başladı. Yorumcular, TV şahsiyetleri de düşmanlık korosuna katılıyor. Dünya sanki savaşa hazırlanıyor gibi.” açıklamasında bulundu.

Avrupa’da da milliyetçilik rüzgarları esiyor… Fransa’da seçim yaklaşırken aşırı sağ parti Front National’in lideri Marine Le Pen, François Fillon ve Emmanuel Macron’ı geçmiş durumda.

Almanya’da çamlar Angela Merkel için çalıyor; Hollanda’da yine bir aşırı sağcı siyasi lider Geert Wilders iktidara yürüyor!

Serbestiyet’ten Alper Görmüş’ün ifadesiyle, milliyetçiliğin bütün ulus-devletleri kapsayacak kadar kabardıktan sonra kendi kendine sönmesine hiç şahit olmadık. Dolayısıyla, tarihe bakınca iyimser avrupa yakası hurdacı olmak için fazla bir neden görülmüyor… Bildiğimiz milliyetçilik geri döndü ve galiba gerçekten de bir dünya savaşına sürükleniyoruz.

BULUTTAN NEM Mİ KAPTILAR!

Bu gelişmeler orta yerdeyken Almanya, Hollanda ve Avusturya’nın, buluttan nem kapıp altınlarını ülke topraklarına getirme çabasına giriştiğini mi, yoksa Osmanlı’nın 1. Dünya Savaşı öncesi yaşadığı o trajik olaydan ders çıkarma çabası mı olduğuna varın siz karar verin.

LONDRA’NIN ALTINDAKİ ALTIN MADENİ!

Merkez Bankası’nın da bulunduğu finans merkezinin altında 28 bin metrekareye (28 Dönüm) yayılan devasa alanda bankanın sekiz altın deposu bulunuyor. Toplam 141 milyar sterlini (Yaklaşık 740 milyar lira) bulan altın külçeleri burada.

Külçelerin olduğu raflar numaralı. 12 kg ağırlığındaki külçelerin her biri 350 bin sterlin değerinde. Her külçe, yapıldığı altının nerede çıkarıldığına bağlı olarak farklılık gösteriyor.

Burada ne bir ses, ne de koku var. Metalin kokusu yok. Kalın duvarlar da hiç ses geçirmiyor.

Bugün hemen hemen her ülkede ticari anlaşmalar altın üzerinden yapılıyor. Altın fiyatı tüketici güveninin barometresi sayılıyor. Piyasada belirsizlik varsa fiyat yükseliyor; seçim öncesi dönemlerde olduğu gibi.

Uzmanlar altını belirsizliğe karşı koruma duvarı olarak görüyor.

Dünya devletlerinin elinde olan altının beşte biri Londra’da bulunuyor. Başkent ve civarındaki depolarda 6 bin tondan fazla altın saklanıyor.

Bu depoların popüler olma nedeni güvenliğin yanı sıra altın ticaretinin merkezine de yakın olma isteği.

İKİNCİ DÜNYA SAVAŞIN’NDAN ÖNCE İNŞA EDİLDİ

Merkez Bankası depoları 1930’larda inşa edildi. İkinci Dünya Savaşı sırasında İngiltere’nin altın külçeleri gizlice Kanada’ya gönderilmişti. 1940’larda altın depoları sığınak olarak kullanıldı. 1945’ten bu yana ise bu depolar altın için kullanılıyor.

Depoda altın saklamak eski krallıkların başvurduğu bir yöntem gibi gelebilir. Ama İngiltere Merkez Bankası bu depoları kullandığı gibi, onların eski tip dev anahtarları da hala kullanılıyor. Elektronik güvenlik önlemlerinin tek başına yeterli olmayacağı düşünülüyor. Ek olarak bir de mikrofona parolayı fısıldama işlemi var elbette.

Altınlar için taşıma aracı bulmaktansa gelen altınları muhafaza edecek depo bulmak daha büyük bir sorun. Londra’nın finans bölgesi kil katmanı üzerinde kurulu. Altın ise öyle yoğun bir madde ki külçeleri üst üste yığmak tabanda çökmeye neden olabilir.

Bu diğer şehirlerde sorun bile olmuyor. Örneğin kayalar üzerinde kurulmuş olan Manhattan’da külçeler tabandan tavana kadar yığılabiliyor. Ama Londra depolarında ancak belli bir yüksekliğe kadar sıralanıyor külçeler.
Bu da Londra’da altının daha geniş alanlara yayılarak depolanması demek. Bu nedenle sadece Londra’nın finans merkezindeki caddeler değil altınla kaplı olan. Londra’yı dışarıdan çevreleyen M25 çevreyolu üzerinde de JP Morgan ve HSBC gibi bankaların külçe depoları, ayrıca Heathrow havaalanı civarında da ulaşım firmalarının depoları bulunuyor.

Depo sahipleri bunların yerini gizli tutmak istiyor doğal olarak. Örneğin 2011’de CNBC’den gazeteciler JP Morgan’ın deposunu gezdiklerinde cep telefonları ellerinden alınmış, bindikleri araçların camları karartılmıştı.

SİSTEM NASIL ÇALIŞIYOR

Altın fiyatlarını belirlemek için İngiltere, ABD, Kanada, Çin ve Fransa’dan temsilciler günde iki kez bir araya geliyor. Verilen bir fiyat arz ve taleple örtüşünce fiyat sabitlenmiş oluyor.

2015’e kadar bu sözlü yapılıyordu: Başkan katılımcılara farklı fiyatlar sunup i fiyattan alıcı ya da satıcı olup olmadığına bakıyor. 1919-2004 yılları arasında bu fiyat belirlemeler Londra finans merkezinde şahsen yapılıyordu.

2004’te ise bu iş video konferansı yoluyla yapılmaya başlandı. Geçen yıldan bu yana ise New York Borsası’nın sahibi olan Intercontinental Exchange tarafından işletilen daha modern elektronik müzayede platformu ile yapılıyor.

Bu şekilde dünya çapında günlük ticaret hacmi 120 milyar doları bulan altın piyasasında temel fiyat belirlenmiş oluyor.

Ekonominin iyi olduğu dönemlerde hurdacı altını fazla rağbet görmez. Ama ekonomik istikrarsızlık dönemlerinde başvurulan bir güvence işlevi görür.

Borsalar inişe geçtiğinde hükümetler ve özel yatırımcılar diğer varlıklarını ellerinden çıkarıp altın almaya başlar; bugün Rusya ve Çin’in yaptığı gibi.

Dünyada altının yüzde 32’si hükümetler, bankalar ve yatırımcılar tarafından depolarda tutuluyor. Yüzde 12’si sanayide kullanılıyor. Yarısından çoğu ise mücevher yapımında kullanılıyor.

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)

0 Paylaşımlar
Tweetle
Paylaş
Paylaş
Pin

ÜYE GİRİŞİ

KAYIT OL