GENEL

Hilafet Ne Zaman Kaldırıldı?

Hilafet Ne Zaman Kaldırıldı?

Hilafetin Kaldırılması

HİLAFETİ KALDIRMANIN ZAMANI DA GELMİŞTİ

Saygıdeğer Efendiler, her meselede ve her uygulama safhasında kendisini söz konusu ettirmiş olan Halife’ye ve hilâfet’e bir defa daha dokunacağım.
1924 yılı başııvda, büyük çapta bir ordu harp oyunu yapılınası kararlaştırılmıştı. Bu harp oyununu İzmir’de yapacaktık. Bu münasebetle 1924 yılının Ocak ayı başında, İzmir’e gittim. Orada iki ay kadar kaldım. Hilâfet’in kaldırılması zamanının geldiğine orada iken karar vermiş tim. Bu işin nasıl yapıldığını kısaca özetlemeye çalışacağım : Başbakan İ s m e t P a ş a ‘dan 22 Ocak 1924 tarihli bir şifre aldım.

Onu olduğu gibi bilginize sunayım :

Şifre

Türkiye Cumhurbaşkanlığı Yüksek Katma Bir süreden beri gazetelerde, hilâfet makamının durumu ve Halife’nin şahısları ile ilgili olarak yanlış anlanıalara yol açabilecek yayınlara rastlannıası ve özellikle arasıra İstanbul’a giden hükûmet üyelerinin ve resmî hey’etterin kendi siyle görüşmekten kaçınmalan ve çekinmeleri dolayısıyla Halife’nin büyük biri üzüntü duyduğu; bu yüzden Başmabeyinci’lerinin Ankara’ya veya güvenilir bir zatın İstanbul’a kendi yanına gönderilmesini rica ederek duygu ve düşüncelerini ulaştırmayı düşünmüş ise de, yanlış yorumlanabilir endişesiyle bundan da vazgeç tiklerini söyledikleri, Başlsatip ßey tarafından bir yazıyla bildirilmektedir. Bu ya zıda, ayrıca uzun uzadıya ödenek işi de anlatılarak Hilâfet Hazînesi’nm gücünü aşan ve yükümlülüğü dışında kalan giderler için Maliye hazînesince yardımda bulunulacağı yolunda Hükîızzıet’in yazdığı 15 Nisan 1923 tarihli yazının ineelenmesi ve gereğinin yerine getirilmesi istenmektedir. Durum, Hükûmet’çe göri.işülecektir. Sonucu ayrıca arz ederim, efendim.

İsmet

Bu telgrafa cevap olarak makine başında yazdığım telgıaf şudur :

Makine başında

İzmir

Ankara’da Başbakan İsmet Paşa Hazretleri’ne

İlgi : 22.1.1923 tarihli şifre,

Hilâfet makamı ve Halife’nin şahısları ile ilgili yanlış anlamalar ve yanlış yorumlar Halife’nin kendi yanlış tutum ve davranışlanndan kaynaklanmaktadır. Halife, kendi özel hayatı ve dış yaşayışı ile, ecdadı padişalıların yolunu tutmuş görünmektedir. Cuma alayları, yabancı devlet temsilcileri yanına memurlar göndererek ilişkiler kurmak, gösterişli gezintiler, saray hayatı, sarayında yedek subaylara vanncaya kadar kabul etmek, onlann şikâyetlerini dinleyerek onlarla bir likte ağlamak gibi davranışlar bu cinstendir. Halife, Türkiye Cumhuriyeti ve Türk halkı karşısındaki durumunu düşündüğü zaman, İngiltere Krallığı ile Hindistan Müslüman halkı veya Afgan Devleti ile Afgan halkı arasındaki durumuııu bir ölçü olarak alınalıdır.

Halife ve bütün dünya kesin olarak bilmelidir ki, bugi.in var olan ve korunmakta bulunan Halife’nin ve halifelik makamının gerçelcte ne dinî ve ne de siyasî bakımdan hiçbir anlamı ve varolma gerekçesi yoktur. Türkiye Cumhuriyeti safsatalarla varlığını ve istiklâlini tehlikeye atamaz. Bizce, hilâfet makamı olsa olsa tarih bir hâtıra olmaktan öteye bir önem taşıyamaz. Türkiye Cumhuriyeti devlet adamlannın veya resmî hey’etlerin kendisiyle görüşmelerini istemesi bile, Cumhuriyet’in bağımsızlığına açık bir tecavüzdür. Başmabeyinei’sini Ankara’ya göndererek veya güvenilir bir kimseyi kendi yanına getirterek, Hükûmet’e duygu ve dileklerini ulaştırmak istemesi de, Cumhuriyet Hükûrneti ile karşı karşıya bir durum alması demektir. Buna da yetkili değildir. Kendisi ile Cumhuriyet Hükîuneti arasındaki yazışmalarda Başkâtibi aracı kılması da yersizdir. Başkâtip Bey’in böyle bır küstahlıktan sakınması gerektiği, kendisine bildirilmelidir. Halife’nin yaşayışı ve geçimi için Türkiye Cumhurbaşkanı’nın ödeneğinden mutlaka daha aşağı bir ödeneğin yetmesi gerekir. Maksat, gösterişli ve debdeli bir hayat sürmek değil, insanca yaşamak ve geçimi sağlamaktan ibarettir. “Hilâfet Hazînesi”ile ne denmek istendiğini anlayamadım. Hilâfetin hazînesi yoktur ve olamaz. Kendisine erdadından böyle bir hazîne kalmışsa, ve açık olarak bilgi alınmasını ve bana bildirilmesini rica ederim:

Halifenin aldığı ödenekle yerine getirilemeyen yükümlülükler nelermiş; I5 Nisan I923 tarihli yazısıyla, Hükûmet ne gibi vaatlerde bulunarak Halife’ye bildirilmiştir? Lûtfen bunu da belirtiniz. Halife’nin oturacağı yeri tespit edip açıklamak, Hükûmet’in şimdiye kadar yapmış olması gereken bir görevdi. İstanbul’da. milletin boğazından kesilmiş paralarla yapılmış bir çok saraylar ve bu sarayların içindeki birçok kıymetli eşya ve malzeme, Hükûmet’in durumu tespit etmemesi yüzünden yok olup gidiyor. Halife’nin yakınları, sarayların en değerli eşyalarını Bevvğlu’nda, şurada burada satıyorlar diye söylentiler vardır. Hükûınet bunlara bir an önce el koymalıdır. Satılmak gerekiyorsa Hükûmet eliyle satılmalıdır. Hilâfet kadrosu ciddî olarak incelenerek yeni baştan düzenlenmelidir ki, başmabeyin cilerin ve başkâtiplerin varlığı, Halife’yi hâlâ saltanat hülyası içinde uyutmasın! Fransızlar, kral hanedanını ve yakınlarını Fransa’ya sokmakta, bağımsızlıkları ve hâkimiyetleri için yüz yıl sonra, bugün bile sakınca görüp dururken, her güıı ufuk tarı kendileri için bir saltanat güneşinin doğmasına duacı bir haneden mensup larıyla ilgili tutumumuzda Türkiye Cumhuriyeti’ni nezaket ve safsataya kurban edemeyiz.

Halife, kendinin ve makamının ne olduğunu açık olarak bilmeli ve bununla yetinmelidir. Hükûmetçe, ciddî ve esaslı tedbirler alınarak bildirilmesini rica ederim, efendim.

Gazi Mustafa Kemal Türkiye Cumhurbaşkanı

HİLAFET’İN, ŞER’İYE VE EVKAF VEKALETİ’NİN KALDIRILMASI VE ÖĞRETİMİN BİRLEŞTİRİLMESİ KARARI

Bu yazışmadan sonra harp oyunu dolayısıyla İsmet Paşa ve Millî Savunma Bakanı bulunan Kazım Paşa’da İzmir ‘e gelmişlerdi. Genel Kurmay Başkanı Fevzi Paşa da zaten orada bulunuyordu. Hilâfetin kaldırılması gereğinde görüşleri miz birleşmişti. Aynı zamanda Şer’iye ve Evkaf Vekâletlerini de kaldırmak ve öğretimi birleştirmek kararında idik.

1924 yılı Martı’nın birinci günü Meclis’in tarafımdan açılması gerekiyordu.

23 Şubat 1924 günü Ankara’ya dönmüştük. Burada da gereken kimselere kararımı bildirdim. Mecliste bütçe görüşmeleri yapılıyordu. Hanedan’ın ödeneği ile Şer’iye ve Evkaf Vekâletleri’nin bütçeleri üzerinde durulmak gerekiyordu. Arkadaşlarımız bu maksada göre görüşme ve tenkitlere başladılar. Görüşme ve tartışmalar devam ettirildi.1 Mart günü, Büyük Millet Meclisi’nin beşinci çalışma yılı dolayısıyla verdiğim nutukta, şu üç noktayı özellikle belirttim :

1-Millet, Cumhuriyet’in bugi,in ve gelecekte bütün saldırılardan kesin ve ebedî olarak korunmasını istemektedir. Milletin isteği, Cumhuriyet’in denenmiş ve olumlu sonuçları görülmüş olan bütün esaslara bir an önce ve tam olarak dayandırılması şeklinde ifade edilebilir.

2-“Millet kamuoyunda tespit edilen eğitim ve öğretimin birleştirilmesi ilkesinin bir an önce uygulanmasını gerekli görüyoruz.

3-“Müslümanlığın, yüzyıllardan beri yapılageldiği üzere bir siyaset vasıtası olarak kullanılmaktan kurtarılmasının ve yüceltilmesinin şart olduğu gerçeğini de görmüş bulunuyoruz.”

2 Mart günü Parti Grubu toplantıya çağrıldı. İşaret ettiğim bu üç konu ortaya atıldı ve görüşüldü. İlkeler üzerinde anlaşmaya varıldı. 3 Mar t günü, Meclis’in birinci oturunıunda, Başkanlığa gelen evrak ara sında şu önergeler okundu :

1- Şeyh Saffet Efendi ile elli arkadaşının, hilâfet’in kaldırılması ve Osmanlı Hanedanı’nın Türkiye dışına çıkarılması ile ilgili kanun teklifi.

2 – Siirt Milletevekili Ha1i1 Hulki Efendi ve elli arkadaşının Şer’iye ve Evkaf Vekâleti ile Erkan-ı Harbiye Vekâleti’nin kaldırılması ile ilgili kanun teklifi.

3 – Manisa Milletvekili Vâsıf Bey ve elli arkadaşının, eğitim ve öğretimin birleştirilmesi ile ilgili önergeleri.

Başkanlık kürsüsünde oturan Fethi Bey : “Efendim, birçok imzalarla gelen bu kanun tekliflerinin hemen görüşülmesi ile ilgili önerge ler vardır. Yüksek oyunuza sunacağım” dedi ve bu tekliflerin ilgili ko misyonlara gitmeden hemen görüşülmesini oya koyarak, kabul edildiğini bildirdi.

İlk itiraz, Kastamonu Milletvekili Ha1it Bey’den geldi. Görüşmeler sırasında Halit Bey’ e bir iki kişi daha katıldı. Tekliflerin lehinde uzun konuşmalar yapan birçok değerli konuşmacılar kürsüye çıktı. Önerge sahipleri dışında, rahmetli Seyyit Bey’in ve İsmet Paşa’nın ilmî ve inandırıcı konuşmaları her zaman için ekunmaya değer. Bu konuda yapılan görüşme ve tartışmalar beş saat kadar sürdü. Saat 18.45’te görüşmeler bittiği zaman, Türkiye Büyük Millet Meclisi, 429, 430 ve 431′ inci kanunlarını çıkarmış bulunuyordu.

Bu kanunlara göre “Türkiye Cumhuriyeti’nde millet işleriyle ilgili kanunları yapma ve yürütme yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisi ile onun kurduğu hükûmete verildi”; “Şer’iye ve Evkaf Vekâleti kaldırılmış” oldu.

Türkiye içindeki bütün bilim ve öğretim kurumlarıyla, bütün medreseler Milll Eğitim Bakanlığı’na bağlandı.

Halife, görevinden uzaklaştırıldı ve hilâfet makamı kaldırıldı. Uzaklaştırılan Halife ve tarihten izi silinmiş Osmanlı hanedanının bütün mensuplarına Türkiye Cumhuriyeti ülkesinde oturma hakkı süresiz olarak yasaklandı.

HİLAFET MAKAMININ KORUNMASINDA DİNİ VE SİYASİ MENFAAT VE ZARURET BULUNDUĞUNU ZANNEDENLERE VERDİĞİM CEVAP

Efendiler, Hilâfet makamının korunmasında, dinî ve siyasî menfaat ve zaruret bulunduğu inancında olan bazı kimseler, arz ettiğim kararların alınmakta oldugu son dakikalarda, hilâfet görevini kendi üze rime almam teklifinde bulundular.

Bu gibilere, hemen gereken red cevabını vermiştim. Yeri gelmişken başka bir noktayı da arz edeyim. Büyük Millet Meclisi hilâfet’i kaldırdığı zaman, din bilginlerinden Antalya Milletvekili Rasih Efendi, Kızılay adına, Hindistan da bulunan bir heyetin başkanlığını yapıyordu. Rasih Efendi Mısır’a ugravarak Ankara ya döndü. Benimle görüşmek isteyerek şunlan söyledi : “Gezdıgı ülkelerde Müslüman halk benim halife olmamı istiyormuş… Yetkili İslam heyetleri, bana bu dururumu bildirmek üzere Rasih Efendi ‘yi vekil etmişler.” Rasih Efendi’ye verdiğim cevapta, Müslümanların bana olan bağlılık ve sevgilerine teşekkür ettikten sonra dedim ki : “Zâtalîniz din bilginlerindensiniz. Halifenin devlet başkanı demek oldugunu bilirsiniz. Başlarında kralları, imparatorları bulunan halkın bana ulaştırdığınız dilek ve tekliflerini ben nasıl kabul edebilirim. Kabul ettim desem, buna o halkların başında bulunanlar razı olur mu? Halifenin emir ve yasaklan yerine getirilir. Beni halife yapmak isteyenler emirlerimi yerine getire bilecekler midir? Durum böyle olunca, anlamı ve fonksiyonu olmayan asılsız bir sıfatı takınmak gülünç olmaz mı?

Efendiler, açık ve kesin olarak söylemeliyim ki, Müslümanlan hâlâ bir halife korkuluğu ile uğraştırıp aldatmak gayretinde bulunanlar, yalnız ve ancak Müslümanlann ve özellikle Türkiye’nin düşmanlarıdır. Böyle bir oyuna kapılıp hayal kurmak da ancak ve ancak cahillik ve gaflet eseri olabilir.

Rauf Bey’lerin, Vehip Paşa’ların, Çerkez Ethem ve Reşit’lerin, bütün yüzelliliklerin, kaldırılmış hilâfet ve saltanat hanedanı mensuplarının, bütün Türkiye düşmanlarının, elele vererek aleyhi mizde durmadan ateşli bir şekilde çalışıp uğraşmaları din gayretiyle midir? Sınırlarımıza bitişik merkezlerde yuvalanarak, hâlâ Türkiye’yi yoketmek için “Mukaddes İhtilâl” adı altında haydut çeteleri, suikast tertipleriyle çılgınca aleyhimizde çalışanların maksatları gerçekten mukaddes midir? Buna inanmak için gerçekten kara cahil ve koyu bir gafil olmak gerekir.

Müslümanlan ve Türk milletini bu kerteye düşmüş sanmak ve İslâm dünyasının vicdan temizliğinden, ahlâk ve karakterindeki incelikten, alçakça ve canîce maksatlar için yararlanma yolunu tutmak, artık o kadar kolay olmayacaktır. Küstahlığın da bir derecesi vardır.

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)

0 Paylaşımlar
Tweetle
Paylaş
Paylaş
Pin

ÜYE GİRİŞİ

KAYIT OL