Andımız tartışmaları son günlerde tekrar gündemimizi meşgul etmeye başladı. Özellikle Andımız’daki Türklük vurgusunun ırkçılık içerdiği bazı kesimlerce de ifade ediliyor. Oysaki, Kaşgarlı Mahmut’un “Türk adını Ulu Tanrı vermiştir” tespiti ve büyük Türk tarihçisi Kazım Mirşan’ın “İlk tek tanrı inancını geliştiren Türklerdir” ifadelerinden anlıyoruz ki, Türk demek bugünkü manasıyla Müslümanlar demektir.
EYÜP BABİL/TARİH
Tarihte “Türk” adına birçok manalar verilmiştir. 11. yüzyılda Kaşgarlı Mahmud İslam kaynaklarının etkisiyle “Türk adı için Nuh’un oğlunun adıdır. Tanrı tarafından bu ad Nuh’un oğlu Türk’ün oğullarına verilmiş bir addır” demektedir. Türk sözünün Nuh’un oğlunun adı olduğunda bir kişiyi bildirdiğini, oğullarının adı olduğunda çokluk ve yığını bildirdiğini ifade etmektedir. Burada “ad olarak Türk adını Ulu Tanrı vermiştir” denilmektedir. (Kaşgarlı Mahmud, Divanü Lûgat-it-Türk, I, Ankara, 1992, s. 350- 351). Türk adının “olgunluk çağı” anlamına geldiği başka bir yerde de belirtilmektedir. (Kaşgarlı Mahmud, a.g.e., I, s. 353).
Türk kelimesinin ilk defa ilmi açıklamasını H. Vambery yapmıştır. Buna göre, “Türk”, Türkçede “türemek” fiilinden çıkmış olup, “türe”, “töre” kelimesiyle bağlantılıdır ve “yaratılmış” anlamına gelmektedir. (Hermann Vambery, Die Primitive Cultur des Türko-Tatarischen Volkes, Leipzig, 1879, s. 51). Gerçekten de Türkçede törü-mek / türemek fiili bulunmaktadır.
Türklerin tarihini yaklaşık MÖ 15.000 yıl öncesine dayandıran ünlü Türk tarihçisi Kazım Mirşan’a göre de ilk tek tanrı inancını geliştiren Türklerdir. Budizmin kökeninde Türklerin Altı Yarıq Tigin isimli din kitabı vardır. Ve Ön Türkler evren kavramına sahiptir.
Milli kaynaklarda geçen “Türük” / “Türk” adının “türeme”, “türeyiş”, “doğuş”, “yaratılış” ile ilgili olduğunu, Çin kaynaklarında verilen bilgiler desteklediği gibi, Türk kültür çevresinde ortaya çıkan türeyiş destanları, türeyişle ilgili duvar resimleri ve taşlar üzerine yapılan kabartmalı tasvirler doğrulamaktadırlar. Dolayısıyla Türk, “türemiş”, “türetilmiş”, “türeyük”, “doğmuş”, “yaratılmış”, “insan” vb. anlamları almış bulunmaktadır.
Kaşgarlı Mahmut’un “Türk adını Ulu Tanrı vermiştir” tespiti, Herman Vambery’nin Türk’ün “yaratılmış” anlamına geldiği görüşü ve Kazım Mirşan’ın “İlk tek tanrı inancını geliştiren Türklerdir” ifadelerinden anlıyoruz ki, Türk demek bugünkü manasıyla Müslüman / Müslümanlar demektir.
MÖ 15.000 yıllarından bahsediyoruz değerli okurlar! Günümüzden 17.000 yıl öncesinde tek tanrıya inanan, töresi olan ki, bu töreler Türklerde kutsal sayılır ve bugünkü Kur’an ayetleriyle benzerlikler gösterirdi ve put oymacılığı yapmayan bir “tür” dünyada var olmuştur. İşte bu “tür”ün adına “Türk” denmiştir.
Türk kelimesine zamanla yeni anlamlar da yüklenmiştir
Zamanla Türk adının gelişerek yeni anlamlar kazanmaya başladığı da görülmektedir. Uygur metinlerinde “Türk” kelimesinin “kuvvet-li” “güç-lü” anlamına geldiği belirtilmektedir. Eski Türklerde kuvvet, cesaret, fazilet, sağlamlık ifade eden kelimelerin kavim, boy, oymak adları olarak kullanılmasının yaygın bir adet olduğu ortaya konulmaktadır. Örneğin Peçenek oymaklarından birinin adı Kangar (Kahraman), diğer birinin adı Erdem (fazilet) idi.
Oğuzlardan Kayı boyunun adı “güçlü, kuvvetli”, Salur boyunun adı “savaşçı”, Şor Türklerinden Karan oymağının adı “cesur, kahraman” manalarına geliyordu. Oğuzlardan Kınık boyunun adı da “kuvvetli, sağlam” anlamında idi. Burada adı geçen boylardaki “güç, kahramanlık, kuvvet” Türk adında da “güç” olarak bulunmaktadır. Bu ad bir boy adı iken, sonra millet adı olmuş ve günümüzde bütün Türk dünyasına işaret etmektedir. (İlhami Durmuş, Türk Adının Ortaya Çıkışı, Anlamı ve Yayılışı, Dergi Park)
Türk adının çeşitli boyları içine alarak genişlemesi ile boyların özelliklerini gösteren sıfatlar da Türk adı altında toplanmaya çalışılmıştır. Bu kapsamda Kaşgarlı Mahmud Türklerin hasletlerinden söz etmektedir. Bunlar güzellik, sevimlilik, tatlılık, edep, büyükleri ağırlamak, sözünü yerine getirmek, sadelik, öğünmemek, mertlik gibi övülmeye değer, sayısız iyilikler şeklinde sıralanmaktadır. Böylece Oğuz boylarının sağlam, çevik, güçlü, iyi, yiğit, zengin, alçak gönüllü ve adaletli vb. özellikleri Türk adı altında görülmektedir. (Faruk Sumer, Oğuzlar (Türkmenler), İstanbul, 1999, s. 230)
Oğuzlar “Türk” adını korumuşlardır
Türk adı Türklerin geniş coğrafyalara yayılmaları ile birlikte daha da yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. Büyük Türk devletlerinin yapılanmasında yer alan Oğuzlar “Türk” adını korumuşlardır. Onlar Rus yıllıklarında “Türk”, “Torki” yani Türk adıyla anılmışlardır. Orta Asya Türk ülkelerinden çeşitli tarihlerde İslam ülkelerine gelenlerde Arap kaynaklarında “Atrak” (Müfredi, “Türk”) diye anılmışlardır.
10. yüzyıldan itibaren “Türk” adının yanında “Türkmen” adı da kullanılmıştır. Bu ad için Kaşgarlı Mahmud şu açıklamayı yapmaktadır:
“Sen kimsin” anlamında olan “kim sen” denir; buna “Türkmen” diye cevap verilir, “ben Türküm” demektir. (Kaşgarlı Mahmud, a.g.e., I, s. 353)
Dolayısıyla bu isim Kaşgarlı Mahmud’un açıklamasından da anlaşılacağı üzere tekil olarak kullanılmıştır. Tıpkı Türk adında olduğu gibi, hem tekil hem de çoğul olarak kullanılmaya başlanmıştır.
“Türk” adının yanında “Türkmen” adının kullanımıyla birlikte Oğuzlara “Müslüman Türk” anlamında “Türkmen” denilmeye başlanmıştır. Türkmen adı zamanla daha da yaygınlık kazanarak, 13. yüzyıldan itibaren Oğuz adının yerini almıştır. Selçuklular devrinde Türk ve Türk toplulukları için hem “Türk”, hem de “Türkmen” adı kullanılmıştır. Yerleşikler için “Türk”, konar – göçer hayat yaşayanlar için “Türkmen” adı ön plana çıkmıştır. Osmanlı döneminde de Selçuklu döneminde olduğu gibi, “Türk” yerleşik ve şehirli “Türkmen” ise şehirli olmayan, konar-göçer hayatın temsilcisi idi.
Atatürk’ün Türklük tanımı
Atatürk Türk Milleti’ne mensup olmaktan derin bir haz duyuyordu. Türk tarihine Türk diline büyük önem veriyordu. Atatürk, 1930’larda liselerde okutulan “Vatandaş İçin Medeni Bilgiler” kitabında Türk Milleti’ni, “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir” diye tanımlıyor. Sonra tarihsel ve sosyolojik olarak şöyle bir analiz yapıyor: “Türk Milleti’nin oluşumunda etkili olan doğal ve tarihsel olgular şunlardır: Siyasi varlıkta birlik, dil birliği, ırk ve köken birliği, yurt birliği, tarihsel akrabalık, ahlaki yakınlık…”
Şöyle devam ediyor:
A- Zengin bir hatıra mirasına sahip bulunan,
B- Beraber yaşamak konusunda ortak arzu ve istekte samimi olan,
C- Ve sahip olunan mirasın korunmasında beraber devam etmek konusunda iradeleri ortak olan insanların birleşmesinden meydana gelen topluma millet denir.” (Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.23, s.17-26)
Atatürk milleti tanımlarken etnik ayrılıkçılığı da eleştiriyor: Türkiye’de “Kürtlük fikri, Çerkezlik fikri ve hatta Lazlık fikri veya Boşnaklık fikri” propagandası yapıldığını, ancak istibdat (baskı) döneminin ürünü olan bu adlandırmaların “birkaç düşman aleti mürteci beyinsizden başka” milletin hiçbir bireyi üzerinde üzüntüden başka bir etki yaratmadığını belirtiyor. “Çünkü bu millet fertleri de bütün Türk camiası gibi aynı ortak geçmişe; tarihe, ahlaka, haklara sahip bulunuyorlar” diyor. Yani Atatürk açıkça diğer etnik unsurları da “Türk camiasının” eşit haklara sahip “millet fertleri” olarak tanımlıyor.
Çok açıkça görüldüğü gibi Atatürk, kendi ifadesiyle, “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkını” -etnik kökenine, mezhebine göre ayırmadan- “Türk Milleti” olarak adlandırıyor. Demem o ki, Cumhuriyet “Türklüğü” asla “ırkçılık” olarak görmedi. Cumhuriyet’in kuruluş felsefesinde “Türklük”, anayasadaki tanımıyla “vatandaşlık bağıydı”, milletin ortak adıydı. (Sinan Meydan, 12 Kasım 2018, Sözcü)
Gerçek Atatürkçülük nedir?
Prof. Dr. Haydar Baş hocamız, Hoş Geldin Atatürk esirinin 871. sayfasında şu tespitleri yapar;
“Atatürk, 600 yıllık bir imparatorluktan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kuran iradedir. Padişah-saltanat kölesi bir toplumdan, hakimiyetin kendinde toplandığı bir milli iradeyi oluşturabilmiş devlet adamıdır. Bunu Laz, Çerkez, Türk, Kürt, vs. etnik kimlikleri “Müslüman Türk” şemsiyesinde toplayarak sağlamıştır.”
Aynı kitabın 873. sayfasında ise Prof. Dr. Haydar Baş hocamız, Atatürk’ün “Türk Milleti” anlayışını şu ifadelerle ortaya koymuştur:
“Sünni, Şii, Alevi, Bektaşi ayrımı yapmadan bir olmaktır,
Türk, Kürt, Laz, Çerkez vs. etnik ayrıma gitmeden “Türk milleti” diyebilmektir,
Devleti ve milleti ile; sivili ve askeri ile bir bilek bir yürek olabilmektir,
Osmanlıcı olmamaktır,
Milletin manevi değerlerine sahip çıkmaktır,
Mazlum milletlere yardım etmek, Batı’ya karşı işbirliği, güçbirliği demektir,
Harama helal, helale haram dememek; Ehl-i Beyt mantığında dindar olmaktır.
Kısaca Atatürkçülük;
“Ne mutlu Türküm diyene” diyebilmektir.”
Prof. Dr. Haydar Baş, Türklük medeniyetini yeniden inşa etti
Görülüyor ki, “Türk” kelimesi ön Türklerden beri hep benzer anlamları taşıyarak günümüze kadar gelmiştir.
Tek tanrı inancıyla, inanç birlikteliği. Kullandığı özel dil ile, dil birlikteliği. Mazlumlara sahip çıkmak, zulmü yeryüzünden silmek gibi kuralları olan töresiyle, töre birlikteliğini sağlayan millete; tarih boyunca hep “Türk Milleti” denmiştir.
Türk tarihinde put oymacılığı yapıldığına rastlayamazsınız. Put oymacılığı yapanların putlarını kafasında parçalayan millete “Türk Milleti” denmiştir.
Yoldan çıkmış, azgın kavimlerin korkulu rüyası hep “Türk Milleti” olmuştur.
Bu idealleri bütün insanlığın yaşaması için devlet kurmuş ve bu idealleri taşıyan herkesi kurduğu devletin çatısı altında toplamış millettir “Türk Milleti”.
Bu misyonu nedeniyle “Türk”, her dönemde aynı zamanda “Müslüman” olarak anılmıştır. Türklerin ilk atası peygamberdir. Türkler “Tek Tanrı” inancını da, konuştuğu dili de, zulmün karşısında kılıcıyla durmayı da, töreyi de ve devlet kurmayı da hep peygamberden öğrenmiş, yaşamış ve yaşatmıştır. Bundan dolayıdır ki, zaman içerisinde çeşitli nedenlerle bu kimliğini yitirenler, “Türk” kimliğini de kaybetmiştir. Artık başka isimlerle anılır olmuş hatta bazılarının adı sanı bile kalmamıştır.
Mustafa Kemal Atatürk’ün 1931 yılında kurdurduğu Türk Tarih Kurumu ve 1932’de kurdurduğu Türk Dil Kurumu bu açıdan son derece önemliydi. Bu kurumlar ile birlikte Türk’ün tarihini ve dilini doğru bir şekilde öğrenmesi amaçlanmıştır.
Ayrıca yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan bu millet, Atatürk’ün Türk kimliğini yeniden kazandırması ve kurduğu devlete de Türkiye Cumhuriyeti ismini vermesi sayesinde yeniden Tek Tanrı’nın yani Allah’ın yüklediği misyona kavuşmuştur.
Son dönemde gelen Prof. Dr. Haydar Baş hocamız da, Milli Ekonomi Modeli ve Sosyal Devlet projeleriyle bâtılın sömürü düzenine “dur” demiş “Kâinat Türk Devleti”nin temellerini atmıştır. Tüm hayatıyla, eserleriyle ve yetiştirdiği kadrosuyla “Türklük medeniyeti”ni yeniden inşa etmiştir.
Son söz yine Prof. Dr. Haydar Baş hocamıza ait olsun:
“Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti devletini kuruyor ve “Ne Mutlu Türküm diyene” diyor. Dikkatinizi çekerim “Ne Mutlu Türk olana” demiyor, ‘Türküm’ diyene yani ‘Müslümanım’ diyene diyor. Bizim Türklüğümüz kafatasçı değildir. Bu bir kültür birliğidir, maneviyat birliğidir, din birliğidir. Onun için ne mutlu Türküm diyene!”
KY:yenimesaj.com.tr
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)